31 Ocak 2012 Salı

Kahveli Lokum

Hafta sonu ablam ve kardeşimle Bandırma'ya küçük bir kaçamak yaptık. Uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşı ziyarete...
Yarıyıl tatili gelince ve gidecek çok kapı olunca insan şaşırıyor "Nereye gitsek?" diye... Düşündük taşındık ve Bandırma'ya gitmeye karar verdik... Ne iyi etmişiz de gitmişiz.. Yemeği çok seven ben yeni bir lokum keşfettim. Kahveli Lokum... Aranızda denememiş olanlarınız varsa ( ki ben İzmit'te hiç rastlamadım ) tavsiye ederim. Ben beğendim. Güzel bir kahve yapılıp yanında ikram edilse bence çok hoş olur. Gerçi çevremde ki herkes benim kadar beğenmedi ama benim hoşuma gitti bu tat. Tabi kimsenin beğenmemesi de işime gelmedi değil ;)
Özellikle sabah kahvaltı yaptıktan 1-2 saat sonra yani tam kahve saatinde bir tane atıyorsun ağzına kahve içmiş gibi oluyorsun :) Yazarken bile tadı ağzıma geliyor ve mutlu oluyorum... ( Keşke ard arda 2-3 tane yemeseydim... )
Eğer yolunuz Bandırma'ya düşerse Bandırma Merkeze uğrayıp Kahveli Lokumun tadına bakın derim. Bir tanede benim için yeyin ;) Ağzınızın tadı hiç eksik olmasın ve hep yeni tadlara açık olsun... Afiyetle...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Hayatın Getirdikleri...

Bundan tam 25 yıl önce gece saat bir sularında rahatsız etmişim annemi... İki kız üzerine erkek bebek beklenirken, beklenenin aksine bir kız bebek olarak gelmişim dünyaya... Adım bille belliymiş aslında Esad...
Bebeğin cinsini merakla bekleyen babaannemi fazla meraklandırmamış babam "Bir damadım daha oldu anne!" demiş :)
Babamın hayata bakış açısı hoşuma gider zaman zaman ve bu damat meselesi aklıma geldikçe gülerim... "Bir damadım daha oldu!!!"
Şöyle geriye dönüp bakıyorum da ne kadar yakın diyorum çocukluğum. O yaşlardayken hiç gelmez sandığım yaşlardayım şimdi. Biriyle konuşup sohbet ederken yaşını sorduğumda "Uff!" derdim "18 yaşındaymış... Koccaaman!!!" Şimdi öyle küçük geliyor ki o yaşlar...
18 yaşı görebilecek miyim diye düşünürken şimdi 7 yıl sonrasındayım... Hayat akıyor hızlıca, sorgusuz sualsiz...
Bu kadar hızlı yaşarken herşeyi zannedersem zaman zaman durup dinlenmeli... Dinlemeli kendini insan. Kendini, yüreğini, gidenlerini, kalanlarını... Ve tabi ki sevdiklerini...
Hayat; doğumumuzdan ölümümüze kadar süren sancılı bir süreç... Bu tecrübeden yanımızda neler kaldığı önemli sanırım hayatımız sona erip ekranda "Game Over" yazdığında...
Herkese mutlu ve huzurlu bir yaşam diliyorum... Yarınınız hep bugününüzden umutlu, mutlu, huzurlu ve sevgi dolu geçsin...

9 Ocak 2012 Pazartesi

Gönül Sofrası mı, Sultan Sofrası mı?

Bir simidi cömertçe kaça bölebilirsiniz? Bir yatakta en fazla kaç kişi yatabilirsiniz? Gece kaça kadar oturabilirsiniz? Bir çorba kasesi kaç kişiye yeter? Kaç gün yer sofrasında yemek yemeye dayanabilirsiniz?
 Üniversiteyi başka bir şehirde okuyanlar bu soruların cevabını eminim yaşamışlardır. Hepsini olmasa da birkaç tanesini… “Öğrenci her zaman fakirdir” felsefesine inanırım ve hep öyle hareket etmeye çalışırım. Benim kendi öğrencilik yıllarım da çok fakir ve çileli bir hayat sürdüğümüz söylenemez aslında. Ama en nihayetinde başka bir şehirde öğrenciydik…
Üniversite yıllarımın ilk bir buçuk ayını devlet yurdunda geçiren talihsiz insanlardan biriyim bende. Hep öğrenci evinde kalmayı hayal etmiştim ama üniversitem dağın tepesinde olduğu için ve gececi olduğum için yakınlarda bir öğrenci evi bulamamıştık. Azmim ve kararlılığım sonucunda bir buçuk ay gibi kısa(!) bir zaman zarfından sonra kampüse yürüme mesafesi ile 5 dk. süren bir ev ayarladım. Öğrenci evi… Kendi çabalarımla kurulmuş sınıfımdan iki arkadaşım ile ortak kaldığım iki odalı, rutubetli, zemin kat bir öğrenci evi…
Ardından gelen yatılı misafirler, ve onlara kurulan şahane yer sofraları… Yer sofrası denildiğinde nedense hep aklıma öğrenci evleri gelir. Marketten alınan hazır bisküviler ve hemen demlenen taze çay ağırlamaya yeter gelen misafiri. Eğer yakın arkadaşsa gelen kişi hep birlikte mutfağa girilir ve makarna yapılır bol salçalı yada peynirli olanından. Hiç olmadı menemendir en sevileni… O dönemde öğreniyor sanırım insan makarna, patates ve yumurta üçlüsünden çok çeşit yemek yapılabildiğini… Bir öğrenci mutfağının vazgeçilmezlerindendir herhalde makarna, patates ve yumurta… Gece otururken birinin canı bir şey çekse hiç üşenilmeden kalkılır hazırlanır. O şeyde genellikle ya haşlanmış patates olur ya da menemen. Canının başka bir şey çekme lüksü yoktur çünkü bir öğrencinin.
En keyifli yanı da o yer sofralarında kurulan muhabbetlerdir herhalde. Belki de kurulan sofralara sevgimizi katıp gönlümüzü açışımızdandı sofranın bereketi…
Üniversite okumak isteyenlere tavsiyemdir. Eğer imkanınız varsa başka bir şehirde okuyun üniversiteyi. O şehri daha iyi anlayabilmek, kendinizi daha iyi tanıyabilmek ve hayata daha dirençli olabilmek için…
Sevgiyle…

5 Ocak 2012 Perşembe

Başlarken

Kitap okumayı, ardından okuduklarımı birileriyle paylaşmayı her zaman çok sevmişimdir. Başladığım bir kitabı yarıda bırakmak hiç içime sinmemiştir. Ne kadar sıkılsam da devam eder ve bitiririm. Eğer beğendiğim ve bir türlü bırakamadığım bir kitap ise elimde ki işlerim aksar zaman zaman... Şimdilerde bir arkadaşın blogunu keşfettim. Kitap gibi geliyor bana fırsat buldukça okumuyorum, okumak için fırsat oluşturuyorum çoğu zaman...
Arkadaşın blogunda takılmaya başladıktan sonra uzun zaman önce yapmak istediğim bir kaç şey geldi aklıma... Bunlardan bir tanesi de yazdıklarımı yayınlamaktı. "Evet" dedim kendi kendime. "Yazdığın şiirler beğeniliyorsa yazdığın yazılarda beğenilir belki..." Ve denemeye karar verdim. Yazdıklarımı bundan sonra sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Umarım cümlelerim arasında dolaşırken kendinizden bir şeyler bulur ve keyif alırsınız...